02/01/2021
( İhsan Coşkun ATILCAN’ın kaleminden )
29 Ekim 1939 günü, Cumhuriyet bayramı münasebetiyle Erzurum Belediye salonunda bir balo düzenlenmişti. Bu baloda bar tutmak üzere Halkevi bar ekibi de davet edilmişti. Barcılar Muhtar DURSUNOĞLU, Öğretmen Tevfik BEY, İhsan ERTUGAY ve ben olmak üzere dört kişiydik. Temsil kolu başkanı Ali Cennet BEY bizi Güzelyurt lokantasına götürdü. Aramızda Sadettin AKATAY da vardı.
Saat 20.30 da lokantadan kalktık Belediye’ye gittik. Belediyenin kapısına vardığımız zaman teşrifatçılar “Sizi kim davet etti, davetli değilsiniz. Diyerek bizi içeri almadı. Sadi BEY çileden çıkmış “Ulan biz davet edilmeseydik böyle giyinir kuşanır gelir miydik? Dedi. Ali Cennet BEY’e dönerek Ağır sözler söyleyince biz onu alıp oradan biraz uzaklaşmıştık ki reis muavini Cemil BEY koşarak yanımıza geldi. ‘Çocuklar kusura bakmayın, arkadaşlar sizin davetli olduğunuzu bilmiyorlarmış, bu bayramın asıl sahipleri sizlersiniz, buyurun gelin” diyerek bizi odasına götürdü. Kısa bir süre orada beklerken Sadi BEY homurdanıyordu. Biraz sonra Cemil BEY geldi bizi salona götürdü. Cazın yanındaki yerimizi göstererek tekrar özür diledikten sonra sonra gitti.
Caz çalıyor, eğlence devam ediyordu. Bir ara bizi piste davet ettiler. Biz, davul – zurnanın Paşa Köşkü havasıyla ortaya çıktık. Daha önce verdiğimiz talimata uyarak davul-zurna sustu. Ben Sıtkı Korkmaz’ın
Biz Erzurumluyuz, doğu ilimiz
En büyük ulusun dili dilimiz
Bingöl’den Aras’a akar selimiz
Bu er kaynağının Dadaş’ ıyız biz.
Dizeleriyle başlayan dört kıtalık şiirini okuduktan sonra oradakilerin coşkun alkışları arasında barlarımızı oynayarak yerimize oturduk. Sadi BEY çok heyecanlanmıştı. Beni kucaklayıp kutlarken gözleri nemliydi. Yine eğlence başladı. Bir müddet sonra biz ikinci kez piste davet edilirken SADİ AKATAY BEY, “çocuklar, siz bara başlamadan önce bende kısa bir şey okuyacağım” dedi. Ve bizimle birlikte ortaya çıktı. Gri geniş çizgili bir elbise giymişti. Ceketinin düğmeleri her vakit olduğu gibi ilikli, sol eli ceketinin cebinde olduğu halde, masada sigara kutusunun arkasına eski yazıyla yazmış olduğu şu dizeleri okuduktan sonra alkışlar, arasında yerine oturdu.
Yayla bulutu gibi yükselir yavaş, yavaş,
Sonra birden köpürür sel olur coşar Dadaş
Doğunun sınır taşı, Erzurum’un Dadaşı
Efesi var İzmir’in eğilmez Türk’ün başı.
O gece benim okuduğum şiir, Sadi beye’e bir bar şiiri yazmasını ilham etmiş, o gece yazmaya başladığı bar şiirini bir iki ay içinde geliştirerek son biçimini vermiş halk evinde bizlere sunmuş, bizlerde her bar tutmaya başlamadan önce onu okumayı gelenek haline getirmiş olduk. Ruhu şad olsun
B A R
Yüzyılların ardından kopup gelen bir vakar,
Kahramanlık, yiğitlik, erlik destanıdır bar.
Bu oyunda gör bizi, geçme sakın ıraktan,
Gözün varsa seçersin bar da karayı aktan.
Bir savaş seyri vardır, dadaşın her barında
Görünce kanın kaynar o an damarlarında
Doyum olmaz bir görsen kör oğlunun barını,
Güvenirsin gücüne, düşünmezsin yarını.
Dumlu’dan ta Basra’ya çağlayan selimiz var.
Bahtımız kara değil bu gün Karasu kadar.
Bingöl yaratmadı mı, kan çağlayan Aras’ı
Hazar çalkalanırken kanar Türk’ün yarası
Aman Aras, han Aras, Bingöl’den kalkan Aras,
Al başımdan sevdamı, hazarda çalkan Aras.
Dadaş çelik bir yaydır, onu germeye gelmez.
Çağlayan bir sel olur, dağlara da baş eğmez.
Yayla bulutu gibi yükselir yavaş yavaş,
Sonra birden sel olur, köpürür coşar DADAŞ…
Doğunun sınır taşı Erzurum’un dadaşı,
Efesi var İzmir’in eğilmez Türk’ün başı.
Bar Başlıyor
Barbaşı sallarken mendilini,
Gözüne al dadaşım gönülden sevdiğini.
Dinle davul ne diyor…dan, dan, dan
Ben bu sese vurgunum, can can can…
Canlar yurdundur elbet, her can vatana kurban.
Atalar yurt sevmeyi davuldan öğrendiler,
Bu ilk Bar’ın adına sarhoş barı dediler.
Seven sarhoştur elbet; içse de, içmese de.
Dadaşlar, ağır ağır bir halka çevirdiler,
Yurda kurban yiğitler, bu halkaya girdiler.
.Ses yok, donmuş dudaklar gözler halkalanıyor,
Ufuklar bayraklaştı, cihan dalgalanıyor.
Dan, dan, dan, kanları kaynaştıran bir ses çıktı zurnadan.
Dağlar gibi Dadaşlar, kımıldadı durmadan.
Silkin ey Palandöken, dök başından karını,
Dadaş oynarken senin, gösterir vakarını.
Vur davulcu, candan coşsun Dadaşım,
Çal zurnacı, oynasın Dadaş, dönüyor başım.
Sadettin AKATAY (1904- 1944)